
Bu yıl tabiri caizse “leyleği hava gördüm 😅” Önce Diyarbakır – Mardin ve Urfa ardından da Karadeniz ile yola tam gaz devam. Bu yazımda sizlere Batı Karadeniz Turu hakkında bilgi vereceğim. Hep gitmek isteyip de Karadeniz bu mevsimde nasıl olur acaba? diye merak ediyorsanız bu yazı da o sorunun da yanıtı yer alacak 😇
Batı Karadeniz Turu
Hayatımın kendimi bildikten sonraki neredeyse %80’inde hep Karadeniz’i merak etmiştim. Her fırsatta gitmek istesem de; o fırsat bir türlü gelmedi. Neyse ki o fırsatın gelmeyeceğine ikna olduktan sonra, o fırsatı kendim yaratmam gerektiğini hatırladım 😅
Daha önceki deneyimlerimden, özellikle de Kapadokya deneyiminden sonra; gezi işlerinin kesinlikle turla yapılması gerektiğini düşünür oldum. Eğer gezilecek yerleri daha önce görmemişseniz, navigasyonla gezerim düşüncesinde olduğunuz bir şehirse turun avantajı büyük oluyor.
Zira en basitinden siz köprü, HGS, vapur, otoyol ücreti hesap ederken, turda bunların hiç biri derdiniz olmuyor. Aynı şekilde “acaba bu şehirde radar var mıdır” endişesi de otomatikman eleniyor. Tabi bir de onca yol gittikten sonra tamamen tükenen enerjiyi toparlamak için güzel bir uyku çekerek hotelin ve gezmenin 1 gününü heba edişi saymıyorum bile.
Turu güzelleştirenlerden; rehber
Turla giderken çekiyorsunuz ayağınıza terliği, 2-3 saatte bir verilen molalarda alıyorsunuz kahvenizi bakıyorsunuz keyfinize 😁 Tabi turun handikapı da şu; rehberiniz. Eğer rehberiniz gerçekten kendini yetiştirmiş biriyse geçtiğiniz yol kenarı köyde dahi anlatacak bir hikaye buluyor. Eğer rehberinizin bu konuda iştahı yoksa, maalesef her şeyi sizin görmeniz gerekiyor. Bu turdaki rehberimiz, ikinci seçenektekiydi maalesef.
Yalnız Allah’ı var, hakkını yedirmeyeyim; güzergahta trafiğin olacağı yerleri çok iyi biliyordu. Bu sebeple de biz trafiğin en az olacağı lokasyondan başlayarak geriye doğru geldik. Normalde en batıdan başlayıp doğuya doğru gidip, ardından dönüş yoluna geçiliyordu. Lakin rehberimizin doğru yönlendirmesi sayesinde turun en doğusundan başlayıp, sahil boyunca batıya doğru ilerledik. Bu da tabi dönüş yolumuzun göz açıp kapayıncaya kadar bitmesini sağladı.
Ancak günübirlik diyebileceğim Datça turunda, 2 günde öğrendiğimi burada 5-6 günde öğrenemedim. Oradaki rehberimiz gerçekten muazzam bir detaydı. Afro Türklere kadar tüm bilgilere rehberimiz sayesinde eriştim. Ancak koca bölgeyi gezip, bir kaç sayfa defter notuyla ancak ayrılabildim ki bunların neredeyse yarısı zorlamayla, biraz internet biraz yapay zekayla oldu. 😒
Yine İstanbul çıkışlı turumuz Migros otoparkından başlıyor 😅
Amasya Gezilecek Yerler
Güzergaha başta da belirttiğim gibi tam ters istikametten başladık. Özellikle resmi tatillerin olduğu haftalar, sıkça kafileler karşılaştığı için rehberimiz bunu önlemek istedi. Turda bir kaç kişi dışında “yeter ki gezelim sıralama önemli değil” mantığındaydı ki bence böylesi de en güzeli oldu.
Güne güzel bir kahvaltıyla başladık. Burada hafiften şelalemsi bir durum vardı onu fotoğraflayarak yola devam ediyoruz 😅

Burada kahvaltıyı yaptıktan sonra, şehir merkezinde turlamaya çıkıyoruz. Nehrin kenarında turlarken, aynı zamanda nehrin tam karşısındaki konakları da izleyebiliyorsunuz.

Burada devam ederek, şehrin merkezi diyebileceğimiz kısma gidiyoruz. Aslında şehir merkezinde de çok yoğun bir kalabalık yok. Merkezde kahvesi çok güzel bir kafe var. Buradan tüm bu meydanı izleyebiliyorsunuz. Çok güzel, tarihi bir cami var. Ve irili ufaklı esnaf dükkanları ve bir kaç cami daha var.

Ben milletin mevcudiyetine hürmet, iradesine riayet şartını, esas olarak ihtiva eden ibr itilafnameyi padişahın murahhaslarına Amasya’da imza ettirdim. Amasya inkılap ve cumhuriyet tarihinde daima ehemmiyetini muhafaza edecek bir mevki ihraz etmiştir. Mustafa Kemal ATATÜRK

Şehir merkezinde dolaşmaya devam ederken, bu bölgenin elmasının meşhur olduğu aklımıza geldi. Ancak tur programı öylesine yoğundu ki; yetişemeyiz korkusuyla bunu atlamak zorunda kaldık 😅
Mumyalar sadece Mısır’da yok 😄
Şehirlerin tarihlerini anlatan merkezlerde müzelerinin oluşlarına çokça şahit oldum. Hatta gerek arkeolojik olarak gerekse medeniyetin ilerleyişi bakımından bir şehrin nerelerden geldiğini özetlemesi açısından mümkünse her şehirde gitmeye gayret ediyorum. Ancak Amasya Şehir Müzesi içerisinde bulundurduğu mumyalar nedeniyle daha da farklıydı. Evet, siz mumyaları sadece Mısır’da bulunuyor zannedebilirsiniz ancak memleketimin de mumyası var efendim.


Amasya Müzesinde sergilenmekte olan mumyalar, İşboğa Nuyin, Cumudar Bey, İzzeddin Mehmed Pervane Bey ve cariyesi ile çocuklarına ait mumyalar olarak müze kayıtlarına geçmiş.
Mumyalarda yapılan endoskopi ve röntgen çekimlerinde: Abuşka / İşboğa Nuin’in kafatası içinde beyninin olmadığı, fakat biraz akciğer parçaları görüldüğü, muhtemelen 30 yaşlarında ölmüş olabileceği ve Artrit / eklem iltihabı hastalığının bulunduğu öğrenilmiştir.

Buradan sonra yavaş yavaş aracımıza geçiş yapıyoruz. Tabi bu müzede daha fazla bölgeye ait eserler var. Mutlaka yolunuz düşerse girmenizi tavsiye ederim ☺️
Sıradaki adresimiz nice türküye konu olan Ferhat ile Şirin. Burada tepeye onları resmeden bir heykel konulmuş.

Ferhat ile Şirin’in olduğu kısımda alt tarafta çeşitli seyyar sayıcıların stantları var. Burada dondurma, yerel şerbetleri deneyebiliyorsunuz. Aynı zamanda bir de müze vardı ancak zaman kısıtlı olduğu için oraya giremedik. Ardından da Amasya’ya veda ederek, sıradaki güzergaha yola çıktık.
Samsun Gezi Rehberi
Samsun konusunda daha öncesinde Samsun Gezilecek Yerler Rehberi yazmıştım. Bu yazımdaki bilgilerimle yeniden Samsun’a gelmek çok güzel oldu. Sanki memleketimmiş gibi hissettim. Yine Bafra Pidesi ile mideler bayram etti. 😍
Sinop Gezi Rehberi
Sıradaki durağımız Sinop – Erfelek Tatlısu Şelaleleri oldu. Bu, ekstra bir turdu. Bu sebeple herkesi istemesi gerekiyordu. Başta bir kaç kişi kabul etmemiş olsa da; sonradan onlar da ikna edildiler ve Sinop’a giderken uğranması şapşart olan şelalelere gidebildik.

Şelalenin bir de parkuru var. Devamlı olarak yukarıya doğru devam ettiğiniz. Ancak sürekli olarak sisli puslu bir hava hakim. Bu yüzden de basamaklar biraz kaygan. Bir de ziyaretçilerin yoğunluğu ve soluk soluğa kalmaları nedeniyle duraklayışları insanı yavaşlatıyor.

Ancak suyun sesi, havanın temizliği ve insanın doğayla buluşması aşırı huzur verici. Uzun zaman sonra Karadeniz Bölgesine adım atabilmenin yanı sıra, “ne cüzelsun garadeniiiiz” kısmının ne kadar da doğru olduğunu adeta teyit etmeye gelmişim gibi hissediyorum 😅

Tabi yolun sonunda normalde açık olan kafenin kapalı olduğunu görmek üzse de; patikanın yarısının kullanımda olduğunu öğrenmek tamamen yıktı diyebilirim. Yine de ne olursa olsun, yaklaşık 500-600 mt kadar yürüyüş yapmak bile ciğerleri güzel bir resetledi 😇

Buraya girişte kişi başı 60’şar TL alındı.
Şelalelerden sonra Sinop şehir merkezine doğru yolumuza devam ediyoruz.
Sinop Mantısı
Tabi yeşilliğin içerisinde o kadar da oksijeni alınca midelerimiz guruldamaya başladı. Çok önceleri Sinop mantısının çok meşhur olduğunu duymuştum. “Cevizli mantı mı olur?” diyerek, bir türlü akıl sır erdiremezken, tur otobüsünde bir kaç katılımcının çok sevindiğini görünce denemeye karar verdim. Mekana gitmeden önce rehberimiz arayarak bizler için önden yer ayırttı sağolsun. Hemen mekana gittik. Masalara oturunca şöyle bir tasarım karşıladı;

Efendim burada ürün yerleştirme veya reklam amacı güdülmemektedir. Sadece gerek tasarımın sadeliği, gerek font seçimi, gerek “ne yiyoruz biz” kısmına çok güzel şekilde yanıt vermesi nedeniyle çekmek istemiştim. Nokulun da gemiciler arasından çıktığını burada öğrendim. Samsundakiyle karşılaştırmak adına bir nokul, tabi bir de cevizli mantı sipariş edildi.


Ahh şu anda yeniden o anlara gittim 😍 Dumanı üstünde mantı ve yanında gelen soslu yoğurt ile gerçekten harikaydı. Nokul, Samsunda küçük küçük olanın büyük hali. Hemen hemen cevizli ve kuru üzümlü ekmek de denebilir. Ancak o da çay ile beraber vs. güzel gidebilir.
Burada midelerimizi bayram ettirdikten sonra ekstra olarak bir tekne turu ayarlandı. Tabi tekne turu isteğe bağlı olarak düzenlendi. Katılmak istemeyenler, Sinop sahilde gezdiler.
Diyojen Heykeli

“Gölge etme başka ihsan istemem” sözünü çoğumuz duymuşuzdur. Bunu söyleyen kişinin Sinopta yaşamış olabileceğini hiç düşünmüş müydünüz? Gündüz vakti elinde feneriyle “insan arıyorum insan” diyerek dolaşan, tek mal varlığı bir tas olan ve çocukların çeşmeye ağızlarını dayayarak su içtiklerini görünce tası da fırlatan, bir fıçıda kalan bir düşünür o; Diyojen.
Uygar toplumun getirdiği kuralların tümünü reddetmiş, kişinin kendisinin de tek başına mutlu olabileceğini düşünmüştür. Mülkiyet kavramının yanında vatandaşlık kavramını da reddeden Diyojen, kendisini dünya vatandaşı olarak tanımlamıştır. Kendisi Kinik öğretinin öncülerinden olmayı da bu düşünceler temelinde başarmıştır.
Aynı zamanda tek eşliliği reddetmiş, aile birliğinin olmaması gerektiğini savunmuştur. Kadın ve erkeğin birlikteliğinden doğan çocukların ise tüm toplumun sorumluluğunda olması gerektiğini düşünmüştür.
Çok nüktedan ve bir o kadar sivri dilli biriymiş. Pratik zekası ile insanlara laf sokmada epey başarılı olduğu rivayet ediliyor. Bir gün bir asilzade ile bir köprüde karşılaşır. Asil “ben sefil insanlara yol vermem” der. Diyojen ise zekasını yine konuşturur ve “ben veririm” diyerek kenara çekilir. 😅
Tarihi Sinop Cezaevi
Diyojen heykelinin hemen önünde bulunan otoparktan dümdüz aşağıya doğru inmeye başlıyoruz. Burada irili ufaklı sütunlar, kale surları gibi yapılar dikkat çekiyor. Bunlar, öncesinde yıllar boyu “Anadolunun Alkatraz‘ı” ( Alcatraz, İngiltere’de bir ada hapishanesi ) olarak anılan Tarihi Sinop Cezaevinin parçaları. Üç yanı denizle çevrili olan bu kale gibi yapı, hem edebiyat hem de beyaz perde de çokça karşılık bulmuş.

Evliya Çelebi bu cezaevi için Seyahatnamesine şunları yazmış;
Büyük ve korkunç bir kaledir. 300 demir kapısı, dev gibi gardiyanları, kolları demir parmaklıklara bağlı ve her birinin bıyığından 10 adam asılır nice azılı mahkûmları vardır. Burçlarında gardiyanlar ejderha gibi dolaşır. Tanrı korusun, oradan mahkûm kaçırtmak değil, kuş bile uçurtmazlar.

Bir dönem büyük ses getiren Parmaklıklar Ardında dizisi burada çekilmiş. Aynı şekilde Pardon, Firar, Tatar Ramazan da buraya misafirlik etmişler. Sabahattin Ali “Aldırma Gönül” şiirini de burada yazmış. Edip Akbayram’ın sesinden duymaya alıştığımız bu şiir, orada nasıl yazılmış içerisine girdiğinizde anlıyorsunuz.
Sinop Tekne Turu
Cezaevini kısım kısım gezerken bir yandan da tekneye doğru hareket ettik. Burada sahil boyu gidip geldik. Bunun ücretini tam olarak hatırlayamıyorum ancak 250 – 300 TL bandındaydı diye hatırlıyorum. Karadenizde tek puslu ve sisli havayla gezdiğimiz yer burasıydı. Ancak Türkiye’nin en ucu olan bu şehri görmek, hele ki mantısını yemek gerçekten çok güzeldi.
Kastamonu Gezi Rehberi

Sinop gezimizi de bitirerek, bir sonraki durağımız olan Kastamonuya doğru yola çıkıyoruz. Kastamonu şehir merkezine vardığımızda, buranın helvasının çok meşhur olduğunu, mutlaka alınması gerektiğini öğreniyoruz. Merkezdeki meydanda otobüsümüzle vedalaşarak Nasrullah Camii’ne doğru ilerliyoruz. Aynı zamanda bu camiinin hemen yanında çekme helva da alabileceğiniz güzel bir yer mevcut. Fiyat olarak da gayet uygun olduğunu söyleyebilirim.

Burada biraz soluklandıktan sonra, merkeze doğru gezmeye devam ediyoruz. Buradan biraz fazla çekme helva alınca, taşıması da tabi birazcık zor oluyor 😅
Merkeze doğru ilerledikçe sucuk ekmek – köfte ekmek vs. dükkanları var ve turistik bir lokasyonda olmalarına rağmen fiyatlarının oldukça uygun olduğunu söyleyebilirim. Tabi Sinop mantısı yendikten sonra çok fazla iştahı olmuyor insanın 😁

Köprüden karşıya geçtiğinizde hemen devamında Şehit Şerife Bacı anıtı bulunuyor. Şerife Bacının Kurtuluş Savaşı dönemindeki önemi oldukça büyük. Öyle bir vatansever ki; cephaneye mermi taşırken, mermilerin ıslanmaması için kendini kızı Elif ve mermilere siper etmiş, bu esnada donarak ölmüştür.

Hemen anıtın arka kısmında da Valilik binası mevcut. Valilik binası o kadar güzeldi ki; fotoğrafını çekmeden geçemedim. Mimarisi, bulunduğu konum vs. gerçekten çok güzeldi.

Valilik binasının hemen yan çaprazında ise çok eski tarihi bir lise vardı. Bu lisenin binasına da resmen aşık oldum diyebilirim. Ancak telefonumun veri kaybı yaşaması, kameramı da çoktan bagaja koymamdan dolayı onun fotoğraflarını yazıma ekleyemedim.
Burada otobüs bagajımıza helvalarımızı da doldurarak sonraki durağımız olan Safranboluya doğru hareket ediyoruz.
Safranbolu Gezi Rehberi
Safranboluya geçerken, burada yeni şehir merkezi ve eski şehir merkezi olarak 2 farklı şehir olduğunu öğrendik. Eski şehir merkezinde yerleşim pek yok. Olanlar da çok çok eski yerliler. Hoteller vs. tamamı yeni şehir merkezine yapılmışlar. Rehberimiz eski şehir merkezinin gece çok daha güzel olduğunu, bu sebeple isteyenlerin gece gezmesine gidebileceğini söyledi.
Tabi bunu duyar duymaz gruptaki 4-5 kişi hemen oraya gitmek için karar aldık. Aldık almasına da; nasıl gidilir, neyle gidilir hiç bakmadan devam ettik 😅 Tam da Galatasaray’ın şampiyonluk gecesi olması hasebiyle, taksiler sürekli dolu geçtiler. Tabi hal böyle olunca hemen navigasyona baktık. “Yürünür ya burası” diyerek yola çıktık.
Toplu Ulaşım
Ardından telefonun çekmemesiyle beraber, biz rotayı sapıtınca yardımımıza oradaki esnaf abilerimiz yetiştiler. Yürüyerek gitmenin çok zor olduğunu, gösterdikleri yerden de bolca otobüs geçtiğini söylediler. Tam böyle derken bir otobüs geçti, koşarak yetiştik. Tabi bizde ulaşım kartı yok. Neyse ki yolculardan biri bize yardım etmeyi kabul etti. Bir de kredi kartıyla da ödeme oluyormuş. Hemen biz de arkadaşa bir şeyler söylemeyi teklif ettiysek de; kabul etmedi.

Safranbolu eski şehir merkezinin etrafı tamamen kayalık olduğu için, inşaat firmaları o kayaları kırarak inşaat yapamamışlar. Bu sebeple de çukurda kendi halinde bir köy gibi gözüküyor. Geceleri ise bir kaç mekan dışında sokakları çok ıssız.

Sokaklar arasında gezerken eski şehir merkezinde konaklamaya devam eden insanlar olduğunu anlıyoruz. Sadece anlıyoruz, görmüyoruz 😅Evlerde de bu tarz yazılar görünce anlamlarını merak ediyoruz. ChatGPT ile de biraz tarattığımızda genellikle yapımıyla ilgili bilgi ve hane halkına dua içeren metinler olduğunu anlıyoruz.

Safranbolunun neredeyse yarısı lokumcu diğer yarısı da gazozcu. Özellikle safranlı lokum ve gazozunu denemek için bu görüntüden sonra sabahını beklemeye başladık. Otele dönüp güzel bir uyku çektikten sonra sabah tekrar otobüsle eski şehir merkezine hareket ettik.

Gündüz gittiğimizde tabi her yer aydınlık, fazlasıyla rahat gezebiliyoruz. Size kim ne derse desin, kesinlikle Safranboluyu gündüz geziniz efendim. Gece vakti çok fazla ışıklandırma maalesef kalmamış.

Ardından bir şehir gezisi daha gündüz gözüyle yapıyoruz. Merkezde oldukça büyük bir lokumcu var, genelde turlar oraya götürüyorlar. Hatta çekiliş için size kupon gibi bir şey veriyorlar. Eğer alışveriş yaparsanız o kuponu da kasaya vermeniz gerekiyormuş. Tabi bize söylenen bir şey olmadığı için alışveriş yaparak çekilişe katılamayan ilk grup biz olabiliriz 🤣
Cinci Han
Bir dönemin padişahlarının dahi içsel sıkıntılarını çözen, servetiyle ve rüşvet sevdasıyla herkesin diline dolnan Safranbolulu Hüseyin Efendi tarafından yaptırılan han.
Öyle ki kendisi medresede okurken bir hocası tarafından muskaya olan yatkınlığını keşfediliyor. Ardından da bir şekilde yolları Kösem Sultan sayesinde sarayla kesişiyor. Dönemin önemli zatlarından da desteği alınca, kadıların kararlarına varınca hükmetmeye çalışıyor.

Ancak mal varlığı neredeyse Osmanlı Hanedanı ile yarışacak düzeye gelmişse de; cimriliğiyle tanınan Hüseyin Efendi, kendini saklamak için böyle bir Han yaptırmaya karar vermişse de sonunu değiştirememiş. Öldüğünde evinin çeşitli yerlerinden ve kıyafetlerinin içinden kese kese altınlar çıktığı söyleniyor.

Bilsem çok daha fazla lokum getirirdim oradan. Gerçekten Trakya bölgesinde bir lokum kültürünün olmadığını oraya gittiğimde gördüm. Safranbolu lokumu ikram edilenlerle insan zaten doyuyor. Ancak insanı asla kesmiyor. Çok fresh ve aromatik lezzetleri var. Kesinlikle denemenizi öneririm. Bu arada iç taraflara doğru indiğinizde lokum fiyatları uygunlaşıyor. Kalite olarak belli bir seviyeyi yakalamak zorundalar zira rakipleri çok iyi. Böyle olunca kalite farkı çok çok az oluyor.
Yörük Köyü
Turumuzun ekstra istikametlerinden bir diğeri de Yörük Köyü idi. Burada bir Filiz Teyzemiz varmış. Kendisi gerçekten bir “fenomen”. Ben tura katılana dek Filiz Teyzemizi bilmiyordum. Ancak bu Yörük Köyü ile beraber hem yörükler hem de Filiz Teyze hakkında çok fazla şey öğrendim. İyi ki de öğrenmişim 😍

İnsanın bu pencereden baktıkça ömrü uzar 😍
Filiz Teyze hem yörük kültürünü tanıtma, hem de o köyün gülen yüzü olma noktasında çok ama çok başarılı. Gençlere bir ömre sığdırdıklarını yaklaşık 30 dakikada özetliyor. Tecrübesine kendisine has üslubuyla da perçinleyince ortaya tiyatro gösterilerini aratmayan harika bir gösteri çıkıyor. Tabi bir de işin en güzel tarafı 7’den 70’e göre herkese uyum sağlayabilmesi. Kitlesine göre de anlatım şeklini güncellemesi.
Yıllarca tiyatroda sahne tozu yutmuş nice insana taş çıkartır bir performans. Sunumdan sonra gidip teşekkür edip, helalleşip oradan ayrıldık. Nede olsa o beklettiği için bizden helallik almayı ihmal etmedi, biz de onu dinlerken onu zahmete sokmuş olduk. Allah kendisinden razı olsun, çok keyifli bir sunum oldu. Aşağıya bir yere de sadece sayfama gelenlerin izleyebileceği bir bağlantı bırakıyorum. Yerinde bu sunumu dinlemek çok daha güzel olacaktır, inanın videoya sığmayan dahası var 😇

Buradan çıkışta köyün çok önceden kullandığı çamaşırhaneye gidiyoruz. Bu çamaşırhane, uzun yıllar köyün ortaklaşa kullandığı, kadınların sosyalleşme alanıymış. Öyle güzel mimari ile hazırlanmış ki; insanlar en temel ihtiyaçlarını birbirlerine saygı duyarak ne de güzel yapmışlar.

Yörük Köyünü ve çevredeki güzellikleri keşfettikten sonra otobüse dönüyoruz. Ardından son durağımız olan Amasra’ya doğru yola çıkıyoruz.
Amasra Gezi Rehberi
Amasra’ya varmadan önce tur rehberimiz tarafından balık restoranı ayarlandı. Tabi rehberler devamlı olarak gelip gittikleri için, bu konuda gerçekten isabetli karar veriyorlar. Bu konuda haklarını asla yiyemem 😊
Burada rehberimiz isterseniz kendiniz gezin, isterseniz beraber gezeriz dedi. Ancak yemek çok uzun sürdüğü için vakit kaybetmemek adına navigasyon ile gezmek daha mantıklı geldi.
Amasrada gezilecek yerler Ağlayan Ağaç, Deniz Feneri ve Aşıklar Tepesi. Bunun dışında da gezilecek park bahçe ve surlar var ancak önemli olanlar bunlar. Amasra harika bir liman kenti. Şahsen Sinoptan Samsundan sonra en beğendiğim şehir diyebilirim. Yaşamak istediğim olarak ise favori oldu 😁
Ağlayan Ağaç
Bu bölgede yağış ve denizellik etkisiyle ağaca çok fazla nem geliyor. Bu nem de ister istemez ağaç tarafından tahliye ediliyor. Yapraklardan su çıkışı gören yerel halk tarafından da bu ağaç “Ağlayan Ağaç” olarak adlandırılmış. Yaşı ortalama 300-350 olarak tahmin ediliyormuş.

Ancak çok yoğun olan bu ağaç, etrafında kahve keyfi yapmak için manzara anlamında çok iyi ancak fazla kalabalık.

Bu kısımda Amasra özelinde rehberler çok güzel şeyler anlattılar. Lakin bizim rehberimiz mekanların yanlarından geçip gittiği için, çok fazla bir bilgimiz yok. Sadece limanlarını ve tepesini görmek fırsatını bulmuş olmak bile çok mutluluk verici.
Yaklaşık 4 gün süren bu tur boyunca Karadenizin batı kısmını halletmiş olmak, doğu tarafı için motive ediciydi. Genel itibariyle keyifli ve kafa dağıtmaya yönelik bir tur oldu diyebilirim. Eğer gitmeyi düşünüp hala gitmemişseniz; erken rezervasyonlarla şimdi satın almanın tam zamanı diyebilirim. Henüz promosyon anlaşmam olmadığı için sizlere bu yazının sonunda kupon kodu veremesem de, hit bilgileriyle yakında eminim ki İletişim sayfamdaki bilgilerime birileri ulaşacaktır 😂
Aslında tur programlarına göre bu değişiklik gösterir. Benim aldığım programda Amasya, Sinop, Samsun, Kastamonu, Safranbolu ve Amasra vardı.
Özellikle Mayıs-Haziran ayları ve Eylül ayları bu işin en güzel zamanlarıymış. Yağmur yağmaya başladı mı yerlerin kurumaya çalışması uzun sürüyormuş.
Pek çok turizm acentası mevcut. Bütçenize uygun bir paketi seçerek yapabilirsiniz.
Benim gittiğim dönemde kişi başı 4.750 TL idi. Tabi turun içeriğine göre değişiklik gösterir. ( Günlük ortalama 150 tekil hit için buraya kampanya reklamı verecek firmalar mail atabilir 🤣 )


Bir yanıt yazın